AYET-İ KERİME

http://siyasetnamem.blogspot.com.tr/2017/03/islamin-dunyada-yayilmasindan-korkan.html?spref=fb

27 Nisan 2013 Cumartesi

Öcalan "Nurlu Süleyman"dan daha sahici bir dil kullanıyor'' DEDİ.

Anadolu Bölgesi ve bu bölgenin akili Abdurrahman Dilipak

----Bu sorumuz tüm bölgeye soruldu: Bölgenizde süreç nasıl işliyor? 
Umduğumdan iyi. Gelişmeler doğru yönde ve ileri doğru.. Çalışma düzeni oluştu gibi. Çünkü merkezi bir yönlendirme yok. Herkes göz ucu ile birbirini izliyor.. Ben daha önceden yapılan programlarım sebebi ile bütün çalışmalara katılamasam da, sonuçta hepimizin emekleri, fikirleri, aynı havuzda toplanıyor.. Ben Doğu Anadolu grubundanım ama, Marmara, Orta Anadolu ve Karadeniz’de de kendi adıma etkinliklere katıldım.. 
Çalışmalar, ziyaretler, görüş toplama, karşılıklı müzakere şeklinde devam ediyor. Katılım ve umut katsayısı çok iyi. Ulusalcı ve Milliyetçi olarak tanımlanan dar bir çevreden örgütlü, sınırlı tepkiler var. Halk bu tepkilere destek vermiyor.. Gerçek dışı iddia, isnat, dedikodular ve hakaret, meydan okuma, tehdide varan ifadelerle bu olay başka yönlere çekilmeye çalışılıyor ama bir sonuç alamıyorlar. STK ve basın desteği barış, çözüm ve silahların susmasından yana.. 

---Herkesin merak ettiği konu bölünecek miyiz tedirginliği? Bu endişe sizin bölgenizde de mevcut mudur? 
Yoo. Hayır.. Zaten barış girişimi terörü bitirmek ve bölünme korkusu yerine birlikte yücelme ideali üzerine kurgulanmış bir girişim bu. Türk ve Kürt denen kesimlerin birbirine karşı olması değil, birlikte ortak gelecekleri için, adaletten, barıştan, özgürlükten yana, insan haklarına saygılı bir hukuk devleti olarak, katılımcı, çoğulcu ve şeffaf bir düzen oluşturmak için bütün bu çabalar.. 
Türkiye’nin aydınlık geleceğini konuşuyoruz. Sevgimiz nefretimizden, merhametimiz gazabımızdan, umudumuz korkumuzdan daha büyük. Farklılıklarımıza rağmen barış içinde bir arada yaşamanın bir yolunu bulmaya çalışıyoruz.. 

---Batı bölgelerinin "Bayrak - Türklük" hassasiyeti sizin bölgenizde ne şekilde vuku buluyor? 
Birileri aynı ülkenin çocuklarının kanları ve gözyaşları üzerine kendilerine iktidar ve servet üretmeye çalışıyor. Dün sağ-sol, ardından Alevi-Sünni, bu gün Türk Kürt diye aynı ülkenin çocuklarını birbirine kırdırmak istiyorlar. Bir zamanlar İmam Hatiplerin karşısına sağ-milliyetçi bölgelere "Türk aleminin en büyük düşmanı komünizmdir, her görüldüğü yerde ezilmelidir" diye Türk bayraklı, Mustafa Kemalin adı kullanılarak tabelalar dikilirdi. 
Alevi bölgelerde, sol bölgelerde ise Bursa Nutkuna gönderme yapılarak, laikliğe vurgu yapılarak yine Bayrak kullanılarak "İrtica ile mücadele, istila ile mücadeleden daha zor ve elzem hadisedir" diye levhalar asılırdı.Biz bu filmleri daha önce gördük..
Bayrak ve Türklük istismarı ilk kez gerçekleştirilmiyor. Aynı silahla sol ve sağ kahvehaneleri tarayanlar, Cami ve cemevlerine yönelik kundaklama girişimleri yapanların avukatlığını üstlenenlerin kimler olduğu biliniyor artık.. 

---Süreç başladı ama Devlet bunun karşılığında ne verdi sorusu size de soruluyor mu? Gerçekten de merak edildiği gibi Devlet bir şey verdi mi? 
Herkes hukuk sınırlarına çekildiğinde sorun çözülür. Zaten önce bunun sağlanması gerekir.. Adalet, Barış ve özgürlük istiyoruz..
Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana, zalime karşı kurulmasını, hukukun işletilmesini istiyoruz. İnanç, kültür, fikir, kimlikler düşmanlık sebebi ya da yasak konusu olmasın istiyoruz. Herkesin istediği, herkesin kazanacağı şeyler bunlar.. 
Birileri komplolar üreterek süreci engellemek istiyorlar.. Barış öncesi şartlar belli. Daha kötüsü olamazdı. Hiç bir değişim, mevcuttan daha kötü olmayacaktır.
Mevcut durum bölünmeye gidiyordu.. Şimdi barış dillendiriliyor. Çatışmalar durdu.. Gerçek ortada ama birileri yalan rüzgârı ile gerçekleri tersyüz etmeye çalışıyor. Biz hükümetin memurları değiliz. Kaç para alıyorlar. İktidarın çözümü için iknaya çalışıyorlar gibi gerçek dışı iddia ve isnatlarda bulunuyorlar. Biz ikna etmeye çıkmadık. Halkın taleplerini ve endişelerini not ediyoruz. Barış ortak paydasında istişare ve şura yapıyoruz.. 

----Kürtlerin süreçten beklentisi ne? 
Herkesin tek beklentisi var: Adalet, barış ve özgürlük

----Abdullah Öcalan'ın söylemlerindeki İslami referansların varlığını neye bağlıyorsunuz? 

Zerdüştlük, ateistlik iddialarına karşı, halkın dini değerlerine saygılı olduğunu söylemeye çalışıyor sanki. Bana göre bunun bir özür boyutu da var. Kürt halkı dindar bir halktır.. Apo dini çevrelere mesaj veriyor. Dini referanslara atıfta bulunuyor. Kalbinden geçeni bilmem ama, namı diğer "Morisson Süleyman" ya da "Çobal sülü" olan "Nurlu Süleyman"dan daha sahici bir dil kullanıyor bu konuda! Aynı zamanda hem "Morisson", hem "Nurlu" , hem de "Çoban" olmak büyük bir maharet ister! 

----Sürecin sonundaki resmi tasvirleyebilir misiniz? 
Bugünkünden daha kötü değil, daha iyi olacak.. Süreç, sadece kanın durması ile değil, bölgede birlikte, geçen zamanın kaybını önlemeye yönelik ortak çabalar olacak. Mafia ve kaçak bitecek, bölgedeki diğer halklarla kardeşlik, komşuluk temellerinde daha yakın ve sıcak gelişmeler olacak.
5 Milyondan fazla Kürt-Türk evliliği olan aileden söz ediliyor.. Bunları kim ayırabilir. Ben Diyarbakır’dan, Urfa’dan vazgeçmedim. İstanbul’dan, Bursa’dan, Konya’dan vazgeçen Diyarbakırlıya yazıklar olsun.. Biz kardeşiz. 

30 yıldır yaşanan trajediyi en çok hisseden bölgelerin başında yer alan Doğu Anadolu, yer altı ve yerüstü zenginliklerinin sırf terör sorunu nedeniyle işlenememesinin ceremesini yıllarca çekti. 
Kürt vatandaşları terör nedeniyle batıya göçe zorlandı, ellerinde tarım ve hayvancılığın dışında başka bir alternatifi bırakılamadı! 
Şimdi şartlar değişti… 30 yıllık savaşın bittiğini söyleyen de var, aslında bölünmeye adım adım gittiğimizi de… Ancak bir gerçek var ki Doğu Anadolu Bölgesi insanıyla, iklimiyle, coğrafyasıyla yeni dönemin en önemli aktörü olmaya aday… 

25 Nisan 2013 Perşembe

“İspatlamayan şerefsizdir” manşeti ile iddia sahiplerini ispata davet etmişti.


MÜSLÜMAN KARDEŞİNİ SEVMEDİKÇE İMAN İLE CENNETE GİRER Mİ?
‘Saadet Partisi, Erbakan yüzünden bizim için alternatif değil’

Fethullah Gülen’in sağ kolu Hüseyin Gülerce’den kendi kabınca açıklamalar

“Gülen cemaati Millî Görüş’e uzak, AKP’ye yakın duruyor, açıkça politize oldular” görüşüne hak veriyor musunuz?

Gülerce: Öyle bir fotoğraf var. Ama bu sadece fotoğraftır. Sebebi de şu: Yüzde 47 oy almış bir partiye bu camianın büyük çoğunluğunun oy vermiş olması normal bir şey. Eğer AK Parti yüzde 25, Saadet Partisi de yüzde 20 oy almış olsaydı, “Bize oy vermediler, AK Partiye oy verdiler”
gibi bir kıyas yapılabilirdi. Ama şimdi Saadet Partisi’nin oyu belli, bu camianın da yüzde 80’inin, 90’ının AK Parti’ye oy vermesi eşyanın tabiatından yana. Sen alternatif değilsin ki!

-Neden değil?

Gülerce: Erbakan’ın politikaları yüzünden. AK Parti neden kuruldu? Oradan başlamak lazım. Refah Partisi içindeki gençler neden kendilerini yetiştiren Erbakan’dan koptular? Neden kendi yetiştirdiği evlatları yuvayı terk ettiler?

’Niye bu cem evleri hâlâ açılmıyor?’

-Sorduğumuz şu: Neden Gülen hareketi onları yetiştiren babayı değil de çocukları tercih ediyor?

Gülerce: Şahsen söyleyeyim, Sayın Erbakan’ın siyasetteki üslubunu 1970 yıllardan itibaren hiç benimsemedim. O yıllarda gazetecilik yapıyordum. Keskin, kucaklayıcı olmayan bir üslup.
“İmam hatipler bizim arka bahçemizdir”, “Kadayıfın altı kızarıyor” gibi şeyler söyledi Sayın Erbakan. Sonunda Başbakan oldu, Sincan’da bu milletin İslami anlayışıyla, yorumuyla bağdaşmayacak şeyler oldu. Bir nevi gösterişle, “Gördünüz mü bakın neler yapıyoruz” dercesine Başbakanlık’taki (dini önderler, şeyhler davet edilmişti) iftar yemekleri… Bunlara gerek yok ki. Burada AK Parti’yi de eleştirdiğim şeyler oldu. Daha yumuşak bir üslubu ben Sayın Başbakan’a da tavsiye ettim. Mesela şu Alevi açılımı. Yedi sene oldu iktidardalar, hâlâ Aleviler ile ilgili bir şey yapmıyorlar? Niye bu cem evleri açılmıyor? Biliyorsunuz, Hoca Efendi 14 sene önce bunu tavsiye etti: “Bunlar, bir kültür kompleksi olarak açılsın. Yanlarında kütüphaneler olsun.”
‘Baştan beri Milli Görüş ile aramızda mesafe var’
-“Baştan beri Milli Görüş hareketi ile aramızda mesafe var” diyorsunuz, öyle mi?
Gülerce: Var. Mesela Avrupa Birliği’ne karşı çıktı. “İslam ülkeleri arasında ekonomik işbirliği yapacağız, ortak paramız olacak” dendi. Ben bunları gerçekçi bulmuyorum. 

 “İmam Hatipler arka bahçemizdir” Bu lafın Mesut Yılmaz tarafından edildiği ve sonradan Erbakan hocaya mal edildiği halde..  Bu yalan ortaya atıldığı zaman Millî Gazete’nin “İspatlamayan şerefsizdir” manşeti ile iddia sahiplerini ispata davet etmişti.

22 Nisan 2013 Pazartesi

HAYYAM VE EVRENSELLİĞİNE UYDURMUŞLAR

Hayyam Nişaburludur.  Hasan Sabbah ve Nizamül-Mülk ile Ömer Hayyam'ın ilişkisini ve hikâyelerini kurgulamış olabileceği de düşünülmelidir. 

Gıyaseddin Eb'ul Feth Ömer İbni İbrahim'el Hayyam veya Ömer Hayyam (Farsça: عمر خیام)(d. 18 Mayıs 1048 - ö. 4 Aralık 1131) İranlı şâir, 

Ömer Hayyam, birçok bilim adamınca Bâtınî ve Mu'tezile anlayışlarına dâhil görülür. Evreni anlamak için, içinde yetiştiği İslam kültüründeki hâkim anlayıştan ayrılmış, kendi içinde mürtedlik gibi  yaptığı akıl yürütmeleri eşine az rastlanır bir başarı ile dörtlükler halinde dışa aktarmıştır.

"Hayyam" takma adını babasının çadırcılık yapmasından almıştır. İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde bir semte verilmiştir. Hayyam aynı zamanda çok iyi bir matematikçiydi. Binom Açılımını ilk kullanan bilim adamı denmiştir. Hayyam, genelde şiirlerindeki İslam karşıtı eğlence düşkünlüğünün belirgin olmasından dolayı ünlenmiştir.

Eserlerinde; dünya, var oluş, Allah, devlet ve toplumsal örgütlenme biçimleri gibi hayata ve insana ilişkin konularda özgürce ve sınır tanımaz bir şekilde akıl yürüttüğü görülmektedir. Akıl yürütürken ne içinde yaşadığı toplumun ne de daha öncesi zamanlarda yaşamış toplumların kabul ettiği hiçbir kurala bağlı kalmamış, kendinden önce yaşayanların insan aklına koymuş olduğu sınırları kabullenmemiş, bir anlamda dünyayı, insanı, var oluşu kendi aklıyla baştan tanımlamış; Hak ve hakikatten uzak bir ''evrenselliğe'' ulaşmıştır. Ancak unutmamak gerekir ki Hayyam'ın yaşadığı dönem, kendisi gibi çağları aşan ve tarihin gördüğü en büyük düşünürlerden birini besleyecek sosyo-kültürel altyapıya sahipti. Kendi tarihinin belki de en aydınlık dönemlerini yaşayan İslam'a  felsefenin sokulduğu, Selçuklu saraylarında ise sentez bir Orta Doğu kültürü (Türk-Hint-Arap-Çin-Bizans) oluşmaya başladığı bir dönemde yaşayan düşünür, bir toplum içinde özgürce ölçüsüzce felsefe ile ilgilenmiştir.

Aynı zamanda dünya bilim tarihi için de önemli bir yerdedir.Günümüzde kullanılan Miladi ve Hicri Takvimlerden çok daha hassas olan Celali Takvimi'ni hazırlamıştır. Okullarda Pascal Üçgeni olarak öğretilen matematik kavramı aslında Ömer Hayyam tarafından oluşturulduğu söylenmiştir.

Ömer Hayyam'ın mezarı, Nişapur, İran.
Pek çok Rubai ünü sebebiyle Hayyam'ınkilerine karıştırılmıştır, bilinen kadarıyla Rûbailerinin sayısı 158'dir. Fakat kendisine mal edilenler binin üzerindedir.

Ayrıca Ömer Hayyam için tarihteki ilk bilinen savaş karşıtı eylemci yakıştırması da yapılmaktadır.

Kısaca ahir zaman fitnecileri müslümanlıklarına ÜRETİLMİŞ böyle bir Hayyamdan nakil yaparlar.

Ben bıyıkları süpürge etmişim meyhanede:
Hayırmış, şermiş bırakmışım ikisini de.
İki dünyayı karpuz gibi önüme koysalar
Ne birine metelik veririm, ne ötekine.

BU DÖTLÜKLER.. HAYYAM'A MAL EDİLMEKTEDİR,
YADA HAYYAMCI BUNU YAZIP OKUMAKTADIR.

Yüreğinde sıkıntı varsa esrar iç,
Ya da birkaç kadeh gül renkli şarap iç.
Onu içmem, bunu içmem der durursun:
Ahmak herif, git zıkkımın pekini iç.

Adım kötüye çıkarsa çıksın, ben böyleyim;
Bir kerpiçim de olsa, satar şarap içerim.
O da gidince ne yaparsın diyecekler:
Cübbemle sarığım ne güne duruyor, derim.

Kalk, kalk, çalgılara çalgı katalım gitsin;
Adımızı kötüye çıkartalım gitsin.
Sofuluk şişesini çalalım taşa,
Seccadeyi bir kadehe satalım gitsin.

Şarabın adı kötüye çıkmış, kendi hoş,
Hele bir güzelle içersen daha bir hoş;
Harammış şarap, olsun, bana göre hava hoş:
Hem, bana sorarsan, haram olan herşey hoş.

20 Nisan 2013 Cumartesi

Say'ı savunayım Fazıl derken saçmaladı!

Fazıl Say'ı savunayım derken saçmaladı!

Vatan gazetesinden Ruhat Mengi bugünkü köşe yazısında Fazıl Say olayına başka bir açıdan yaklaştı. Yaradan'ın bir dine ait olmadığını söyleyen Mengi bu işin hukuki açıdan hiçbir tarafı olmadığını söyledi.

Mengi yazısının sonunda Fazıl Say'ın hukuka karşı suç işlemediğini, Allah'a karşı suç işlediğini savunurken, Fazıl Say'la ilgili değerlendirmenin Allah tarafından yapılabileceğini dile getirdi. 

Fazıl Say'ın Twitter'da retweet ettiği cümleler ilgili savunurken, yeni bir tartışmaya sebep olabilecek cümleler kullandı. İşte Mengi'nin konuyla ilgili yazısından ilgili bölüm:

ALLAH MÜSLÜMAN MIDIR? 
Ben Müslüman'ım, sen Müslüman'sın, o Müslüman, bizler.. sizler.. onlar da.. Diğer dinlerden, inançlardan olan vatandaşları da bir yana bırakalım ve farz edelim ki çevremizdeki, ülkemizdeki herkes Müslüman.. Peki Allah, o Müslüman mı? Son din olsa da, Yaradan'ın "belli bir dine ait olduğunu" kim iddia edebilir?
Ceza aldığı  cümlesi bu olmalı.
 "Bilmem fark ettiniz mi ama nerde yavşak adi magazinci hırsız şaklaban varsa hepsi Allahçı, bu bir paradoks mu?"
DETAYLAR BURDA: http://vahdeddinihocam.blogspot.com/2013/04/fikir-hurriyetine-evet-hakarete-hayr.html

MAVİ MARMARA FİTNEYE KURBAN GİTMESİN:

İsrail'in Mavi Marmara saldırısı ile ilgili Türkiye'den özür dilemesi ve tazminat konusuna yeşil ışık yakmasının ardından gelişen süreç hakkında saldırıda hayatını kaybedenlerin yakınları, Mavi Marmara gemisinin önünde basın açıklaması yaptı. Ölenlerin aileleri adına hazırlanan ortak basın açıklamasını gemide öldürülen Çetin Topçuoğlu'nun eşi Çiğdem Topçuoğlu okudu. Topçuoğlu, hükümet ile yaptıkları görüşmeyi hatırlatarak sözlerine şöyle devam etti: "Mavi Marmara şehitlerinin yakınları olarak İsrail'in özrünün ardından gelişen süreçte Mavi Marmara ve Gazze özgürlük filosunun amaçları görmezden gelinerek tazminat meselesi üzerine Türkiye ve dünya medyasında yapılan tartışmaları üzüntü ile karşılamaktayız. 2 Nisan 2013 tarihinde sayın Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun daveti üzerine ve ev sahipliğinde Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ile bir araya geldiğimiz yemekte süreçten hükümet tarafından ilk kez resmi olarak haberdar edilip muhatap olduğumuzu belirtmeliyiz."

Toplantıda rahatsızlıklarını bildirdiklerini ifade eden Topçuoğlu, "Bu toplantıda bizlerin tazminatla ilgili görüşülmesi rahatsızlığımızı bildirmemize rağmen Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç başkanlığındaki heyetin apar topar bu görüşmeleri planlaması, süreç hakkında rahatsız edici beyanatlarda bulunulması, davalardan vazgeçileceği beyanatlarının tamamı bizim dışımızda olup karşı olduğumuz rahatsız edici ifadelerdir. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın bu sürece olumlu bir katkı sağlayacağını düşünmüyoruz. " ifadelerini kullandıb

Gazze'ye ambargonun kaldırılmasını isteyen Topçuoğlu sözlerini şöyle tamamladı: "Gazze'ye uygulanan ambargo kalkmalıdır. Davalarımızın hiçbirisinden vazgeçmemiz söz konusu olmayıp, suçlular cezalandırılmalıdır. Abluka kalkmadan tazminat vs. hiçbir hususun İsrail ile müzakere edilmemesi gerekir."

19 Nisan 2013 Cuma

İKİ İSİM, İKİ LİDER, İKİLEMLİ YAPAN YER! HEPSİ BU.

Time dergisinin her yıl belirlediği yılın 100 kişisi listesi açıklandı. 
Bu yılki listede Türkiye'den iki isim dikkat çekiyor: Fethullah Gülen ve Abdullah Öcalan.
5 kategoriye ayrılan listede Öcalan da Gülen de “Liderler” kategorisinde yer alıyor.
Öcalan ve Gülen’in tanıtım metinlerini yazan isimler ilginç.
BİRİNİ ADAMS DİĞERİNİ KİNZER YAZDI:

KİNZER:
Türkiye konusundaki “Crescent and Star: Between Two Worlds” (Hilal ve Yıldız: İki Dünya Arasında Türkiye) kitabının yazarı Stephen Kinzer.

Fethullah Gülen’le ilgili olarak, “dünyanın en merak uyandırıcı dini liderleri arasında” ifadesi kullanılırken, “Pennsylvania’daki gözlerden uzak sığınağından, kendisine dünya genelinde hayranlar kazandıran bir hoşgörü mesajı yayıyor” denildi, ve 
Time dergisinin ‘dünyanın en etkili 100 ismi’ listesine girdi

FETHULLAH GÜLEN "MERAK UYANDIRICI DİNİ LİDER"

“Gülen’in takipçilerinin kurduğu okullar tahminen 140 ülkeye yayıldı. Onun dileklerine yanıt veren doktorlar felaketlerden etkilenen ülkelerde para almadan çalışıyor. Ancak Gülen aynı zamanda bir esrar adamı. Anavatanı Türkiye’deki etkisi çok büyük, bu etki hükümet, yargı ve polis bünyesinde önemli noktalara erişmiş mezunlar tarafından hayata geçiriliyor. Bu kendisinin karanlık bir kukla oynatıcı gibi görünmesine neden oluyor ve kendisini seven Türkler kadar küçümseyenler de var. Ancak Müslüman dünyasında ılımlılığın en güçlü savunucusu olarak, Gülen fazlasıyla önemli bir kampanya yürütüyor.”

ADAMS:
  İrlanda Kurtuluş Ordusu’nun (IRA) siyasi kanadı Sinn Fein’in lideri Gerry Adams.

1999’da Kenya’da yakalanan Öcalan, idamla yargılandı. İmralı’ya kondu 14 yıl sonra, 
Time dergisinin ‘dünyanın en etkili 100 ismi’ listesine girdi

ABDULLAH ÖCALAN 'BARIŞIN SESİ'

“Hayırlı Cuma Anlaşması olarak bilinen İrlanda barışı bu ay 15’inci yılını doldurdu. Bu zamanın neredeyse tamamında Kürdistan İşçi Partisi’nin kurucusu Abdullah Öcalan Türkiye’de hapisteydi. Buna karşın barışın sesi, hayatı boyunca savaştığı kişilere dostluk eli uzatmaya gönüllü bir lider haline geldi. Uzun zaman süregelen farklılıkları çözmek için alternatif yollar olduğuna düşmanları ikna etmek sabır ve diyaloga girme isteği ama en önemlisi liderlik gerektirir. Öcalan bu liderliği gösterdi. Hapiste olmasına rağmen, Kürt halkını demokrasiye, barışa ve hoşgörüye bağlayan bir yol haritası oluşturdu. “Silahları susturup fikirlerin ve siyasetin konuşması” için zamanın geldiğini savunuyor. Öcalan, “Kürt halkının mücadelesini yeni bir aşamaya getirecek bir “yeni başlangıç” istiyor. Bu siyasi aşamada “tüm halklar ve kültürler” için müzakere yoluyla eşit, özgür ve demokratik bir ülke yaratmak için çalışılacak. Kendisini liderliği ve vizyonu için tebrik ediyor, Türk hükümetine kendisini serbest bırakması için çağrıda bulunuyorum.”


17 Nisan 2013 Çarşamba

Turgut Özal, ölümünün 20. yılında

İSLAM DİNİNE SALDIRMAYAN HERKES YAPTIĞI GÜZEL İŞLERİYLE HATIRLANIR. SALDIRGANLAR İSE LANET'LE...
 
17 Nisan 1993'te Çankaya Köşkü'nde görevi başındayken hayatını kaybeden 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal, ölümünün 20. yılında Topkapı'daki Anıt Mezar'da düzenlenen törenle anıldı.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, vefatının 20. yılı dolayısıyla yayınladığı mesajda Özal'ı rahmet ve saygıyla andığını belirterek, şunları kaydetti:

"Turgut Özal, milletimizin yetiştirdiği değerli bir lider, siyaset ve devlet adamı olarak, büyük bir memleket sevdasıyla çalışmış, üstlendiği bütün görevlerde ülkemize önemli hizmetlerde bulunmuştur. Dünyanın gittiği istikameti çok iyi gören Turgut Özal, Türkiye'nin bu istikamet doğrultusunda gerçekleştirdiği değişimlere öncülük etmiş, demokrasimizin gelişmesi, ekonomimizin dışa açılması ve ülkemizin kalkınması sürecinde büyük hamlelere imza atmıştır. 

Şahsiyeti, fikirleri, idealleri, başarıları ve Türkiye'nin önünü açan hizmetleriyle Türk siyasi hayatına  damgasını vuran Turgut Özal, milletimizin engin sevgisine mazhar olmuştur. Aziz milletimiz Turgut Özal'ı unutmayacak, daima hayırla yad edecektir."

TBMM Başkanı Cemil Çiçek, 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın vefatının 20. yılı dolayısıyla bir mesaj yayımladı.

Fikirleri ve uygulamalarıyla Türkiye'yi 21. yüzyıla hazırlayan Özal'ı, vefatının 20. yılında rahmetle andığını belirten Çiçek, mesajında şunları kaydetti:

''Rasyonel çözümleri ve ufki düşünüşü ile siyaset etme anlayışımızı değiştiren merhum Özal, hayatımıza soktuğu yenilikler ve yetiştirdiği nesillerle ülkemizin geleceğe güvenle bakmasının önünü açmıştır. Her türlü hukuki zorlukla mücadele ederek ülkemizin gelişmesi yolunda önemli adımlar atan merhum Özal, bugün ulaştığımız seviyenin de temellerini atmış önemli bir liderdir. Zihinlerde yaptığı devrimle insanımıza öz güven kazandıran ve girişimci ruhunu canlandıran merhum Özal, Türkiye'nin dünya ile entegrasyonunu sağlamış önemli bir devlet adamıdır. Ülkemizin geri kalmış ülkeler kategorisinden çıkmasında yaptığı atılımların büyük etkisi vardır. Bu nedenle kendisine minnet borçluyuz. Yıllar geçtikçe merhum Özal'ın değerinin daha iyi anlaşılacağına inanıyorum. Devletimize ve milletimize yaptığı hizmetler her zaman şükranla anılacak olan merhum Özal'ın sevenlerinin gönlündeki yerinin baki olmasını diliyorum.''

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da Turgut Özal'ın milletin gönlünde mutena ve müstesna bir yer edindiğini belirterek, her zaman değerli hizmetleriyle anılacağına ve hayırla yad edileceğine inandığını bildirdi.

Erdoğan, Özal'ın vefatının 20. yılı dolayısıyla yayınladığı mesajda, "Değerli devlet adamı 8. Cumhurbaşkanımız merhum Turgut Özal bürokrat, başbakan ve cumhurbaşkanı olarak, değerli hizmetlerde bulunmuş, örnek kişiliğiyle milletimizin takdirini kazanmıştır" ifadelerini kullandı.

"Özal, engellere ve olumsuzluklara rağmen asla yılmamış, son nefesine kadar, demokrasimizin gelişmesi, ülkemizin refahı ve kalkınması için samimiyetle mücadele etmiştir. Milletimizin gönlünde mutena ve müstesna bir yer edinen Özal, inanıyorum ki her zaman değerli hizmetleriyle anılacak, hayırla yad edilecektir."

Ölümü sırrını koruyor

1993'ün Nisan ayında 12 günlük Türk cumhuriyetleri gezisine çıkan Turgut Özal, gezi dönüşünde 17 Nisan 1993’te vefat etti. Zehirlenme iddialarıyla birlikte Özal’ın ölümü yakın tarihin karanlık olaylarından biri haline geldi.

Özal’ın vefat ettiği günün öncesinde katıldığı bir sergi açılışında içtiği limonata içerisine zehir konulduğu iddiaları üzerine Ankara Cumhuriyet Savcılığı soruşturma başlattı.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, 17 Eylül 2012'de Özal'ın mezarının açılarak inceleme yapılmasına karar verdi.

2 Ekim 2012'de Topkapı'daki Anıt Mezar'dan çıkarılarak Yenibosna'daki Adli Tıp Kurumu'na götürülen Özal'ın cenazesi, yapılan incelemelerin ardından 5 Ekim'de yeniden defnedildi. 

Özal'ın naaşında yapılan incelemeye ilişkin Adli Tıp Kurumu raporu, 12 Aralık 2012 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na ulaştı. Raporda, Özal'ın naaşında ''kadmiyum ve DDT'' bulgusuna rastlandığı ancak ölümünün bu zehirlerden kaynaklanıp kaynaklanmadığının tespit edilemediği ifade edildi.

Turgut Özal'ın oğlu Ahmet Özal, 5 Şubat 2013'te babasına ait saç örneğini soruşturmayı yürüten savcıya verdi.

Soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcısı Kemal Çetin, Özal'ın ölümüne ilişkin "Ergenekon" davası sanığı emekli Tuğgeneral Levent Ersöz hakkında hazırladığı iddianameyi 4 Nisan 2013 tarihinde Ankara 13. Ağır ceza Mahkelesi'ne gönderdi.

Zaman aşımı süresinin dolmasına bir gün kala 16 Nisan'da kabul edilen iddianamede emekli Tuğgeneral Ersöz'ün "Cumhurbaşkanı Özal'a suikast" iddiasıyla cezalandırılması istenildi.

Ersöz hakkında hazırlanan iddianamede, ''Şüpheli Levent Ersöz'ün, açık kimliği tespit edilemeyen ancak gizli tanık 'Selçuk' tarafından 'Savaş Korkmaz' olarak belirtilen kişi ile 17 Nisan 1993'te, Türkiye'nin 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ı önceden planlayarak zehirlemek suretiyle öldürttüğü, bu yolla atılı suçu işlediği sonuç ve kanaatine varılmıştır'' ifadesi kullanıldı.

8. Cumhurbaşkanı Özal'ın eşi Semra Özal, basın mensuplarına yaptığı açıklamada, "Rahmetlinin şehitliğinin tescil edilmesini istiyorum. Şehit olarak haklarının verilmesini istiyorum. Bu, hakikaten görevi başında öldürülmüş bir görevlidir, hakiki şehittir. Şehit olarak bu mertebeye erişmesi önemlidir. Bütün haklarının verilmesini istiyorum. Bütün derdim bu" diye konuştu.
Tören, Kur'an-ı Kerim ve dua okunmasının ardından sona erdi.

10 Nisan 2013 Çarşamba

Selam olsun Cennetliklere:

Selam olsun Cennetliklere:

  İkisi (cennet ve cehennem) arasında bir sur , A’râf üzerinde de birtakım adamlar vardır. Cennet ve cehennemliklerin hepsini simalarından tanımaktadırlar. Cennetliklere, “Selâm olsun size!” diye seslenirler. Onlar henüz cennete girmemişlerdir, ama bunu ummaktadırlar. 
 وَبَيْنَهُمَا حِجَابٌ وَعَلَى الْاَعْرَافِ رِجَالٌ يَعْرِفُونَ كُـلًّا بِسٖيمٰیهُمْ وَنَادَوْا اَصْحَابَ الْجَنَّةِ اَنْ سَلَامٌ عَلَيْكُمْ لَمْ يَدْخُلُوهَا وَهُمْ يَطْمَعُونَ   Araf-46

9 Nisan 2013 Salı

EŞİTLİĞİ OLMUYACAK YERDE ARAMAK FİTNEDİR.


“Kadın - erkek eşitliği söz konusu mudur?” sorusuna hemen "evet" veya "hayır" demek çok zor. Çünkü, soru bu haliyle yeterince açık değil. Onu bir başka soru ile açmak gerekiyor. "Nerede? Hangi konuda? Ne yönden?" gibi. Eğer, "hukukî açıdan" soruluyorsa, cevap olarak "evet" diyebiliriz.

Eğer, her hususta denilirse, o zaman, bu soruya cevap vermeye gerek kalmayacaktır. Zira, cevabı sorunun içindedir. Madem ki, iki ayrı cinsten söz ediliyor. Öyleyse mutlak eşitlik nasıl düşünülebilir?

Kadınla erkeğin eşit oldukları sahalar bulunduğu gibi, erkeğin kadını çok gerilerde bıraktığı, yahut onun çok gerisinde kaldığı sahalar da mevcut. Onun için, meseleyi sadece bir tek maddede çözümlemek mümkün değil.

Şayet, "Kadınla erkek arasında iyi insan, üstün insan olma noktasında bir fark var mıdır?" diye sorulursa o zaman şunu hemen belirtmek isteriz: Hakimiyet başka, üstünlük ve fazilet daha başkadır. Bu ikincisinde hemen çalakalem şu yahut bu üstündür, demek çok zordur. Çünkü, kadın olsun erkek olsun, her insan Allah ın kuludur. O, hangi kulunu üstün tutuyor, daha çok seviyorsa ve hangi kulundan razı ise üstünlük ancak onundur. İlahi ferman olan Kur ana baktığımızda, üstünlük ölçüsü olarak, karşımıza cinsiyetin değil takvanın çıktığını görüyoruz. Evet, Allah indinde üstünlüğün ölçüsü takvadır.
KADIN OLSUN ERKEK OLSUN, KİMİN ALLAH'DAN cc DAHA ÇOK KORKUP EMİRLERİNİ KUSURSUZ YAPTIĞI HALİDİR.

8 Nisan 2013 Pazartesi

Vazifede, Her Konuda Mükemmel Bir Subaydır.

Vazifede, Her Konuda Mükemmel Bir Subaydır. Ancak, İnançları Gereği Eşinin Kapalı Olması Atatürkçü Çizgideki Düşünceye, Dolayısıyla Da TSK Geleneklerine Uymamaktadır. Çalışkan Bir Subaydır. Ancak Atatürkçü Düşünce Sistemine Uymayan Bir Fikir Yapısına Sahip Olup, Ailesi İle Birlikte Davranış Ve Tavırlarıyla Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Yapısına Ters Düşmektedir. Takibi Gereklidir.

Postmodern Darbe 28 Şubat Sürecinde Binlerce İnsan Fişlendi. Ağır Baskılara Uğrayan Yüzlerce Mağdur Oluştu. En Büyük Baskıyı Türk Silahlı Kuvvetleri Personeli Yaşadı. Sakıncalı Personel Diye Fişlenenler Adeta Cadı Avına Tabi Tutuldu. Çok Sayıda Parlak Subay Yüksek Askeri Şura (YAŞ) Kararları Ve Üçlü Kararname İle Ordudan Atıldı. 

Üç Yıl Önce Yapılan Yasal Düzenleme İle TSK'dan Atılan 1661 Kişiden 1531'i Haklarını Geri Aldı. Seslerini Duyuramayan Ve Uğradıkları Baskı Ve Zulüm Sonucunda İstifaya Zorlanan Mağdurlar İse, "Zorunlu Emekli-İstifa Grubu" Adıyla Bir Platform Oluşturdu. Hak Arayışına Giren Grubun Elinde, Uygulanan Mobbingi (Bezdirme) İspatlayan Çok Sayıda Belge Var. 

Bu Belgelerde Subayların Üstleri Tarafından Doldurulan Sicillerinde Dikkat Çeken İfadeler Var: "Vazifede Her Konuda Mükemmel Bir Subaydır. Ancak İnançları Gereği Eşinin Kapalı Olması Atatürkçü Çizgideki Düşünceye, Dolayısıyla TSK'nın Geleneklerine Uymamaktadır. Bu Konuda Kendisini Geliştirmesi Gereklidir... 

Çalışkan Bir Subaydır. Ancak Atatürkçü Düşünce Sistemine Ters Düşen Bir Fikir Yapısına Sahip Olup, Ailesi İle Birlikte Davranış Ve Tavırlarıyla Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Yapısına Ters Düşmektedir. Takibi Gereklidir." "Zorunlu Emekli-İstifa Grubu” Sözcüsü Emekli Yüzbaşı Ekrem Ata, “Tasfiyelerin Asıl Amacı, Darbeye Karşı Olan, Vatanını Milletini Seven Kadroların Etkisiz Hale Getirilmesidir. Bu Süreç 1993'de Başladı" Dedi. Platform Üyesi Diğer Mağdurlar İse, Yaşadıklarını Şöyle Anlattı...

Doç. Dr. Sabahattin Gül: GATA'da Tabip Kıdemli Binbaşı İdim. Malatya Asker Hastanesine Tayin Ettiler. Mahkeme Kararı İle GATA'ya Geri Döndüm. Bu Sefer YÖK'ün Yaptığı Doçentlik Sınavına Girmemi Yasakladılar. Üst Komutanlar Tarafından Açık Açık Tehdit Edildim. Ordudan Ayrıldıktan Sonra Dahi Hakkımdaki Takibat Devam Etmiş. Başbakan Erdoğan'a Mektup Yazıp Uğradığım Baskıları Anlatttım.

Emekli Yarbay Cemal Erdoğan: Başörtülü Eşimi Ancak Arabayla Lojman Binalarının Bulunduğu Yere Sokabiliyordum. O Zaman Da Arkamda Bir İnzibat Arabası Siren Çalarak Geliyordu. Kovalamaca Yaşanıyordu. 

Emekli Binbaşı Selahattin Arslan: Kuleli Askeri Lisesi'nde Din Öğretmeniydim. Buna Rağmen Namaz Kılıp Oruç Tutuyorum Ve Eşim Başörtülü Diye Görevden Aldılar. Personel Subaylığına Atadılar. Daha Sonra Çeşitli Taktiklerle İstifaya Zorladılar...

ERGENEKON davasında sona yaklaşıldıkça,

ERGENEKON davasında sona yaklaşıldıkça, sanıkları destekleyenlerin hakim ve savcıları etkileme girişimleri de artıyor.
Ergenekon davasınında yargılanan sanıkları desteklemek için Silivri'ye gelen gruplara polis ve jandarma müdahale ediyor. Erken saatlerden itibaren duruşma salonun bulunduğu Silivri Cezaevi önüne akın eden kalabalık, 3 sıra halinde oluşturulan demir bariyerleri yıktı. Bunun üzerine jandarma ve polis, gruplara tazyikli su ile müdahale etti. Cezaevi önünde olaylar devam ediyor. 

CHP milletvekilleri Mehmet Haberal, Mustafa Balbay, Genelkurmay eski Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ ve İşçi Partisi (İP) Genel Başkanı Doğu Perinçek'in de yargılandığı Ergenekon davasının görülmesine Silivri Cezaevi'ndeki Duruşma Salonu'nda devam ediliyor. 

Sanıklara destek olmak amacıyla bir grup, Silivri Cezaevi önündeki çadırda beklerken, diğer gruplar da gece saatlerinden itibaren Cezaevi önüne gelmeye başladı. Jandarma da dünden itibaren alarmdaydı ve bölgede yoğun güvenlik önlemleri almıştı. TEM ve D-100 bağlantı yolundan Silivri Cezaevi'ne girişin bariyerlerle kapatıldığı görüldü. 

Araçlarını TEM Otoyolu'ndaki güvenlik şeridine çeken göstericiler ise yaklaşık 2 kilometrelik yolu yürüyerek cezaevine ulaştı. Yağmura ve soğuğa rağmen toplananların sayısı binlere ulaştı. 

İşçi Partisi ve CHP başta olmak üzere çok sayıda siyasi parti ve sivil toplum kuruluşunun 8 Nisan’da Silivri'de buluşma çağrısı yapmıştı. "Ergenekon'dan çıkıyoruz, 8 Nisan'da Silivri'ye gidiyoruz" sloganı ile çağrı yapan İP, 41 ilden kiraladığı otobüslerle üyelerini Silivri'ye taşıdı. İP'lilerin yanı sıra CHP milletvekilleri, Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD), Türkiye Gençlik Birliği (TGB) de Ergenekon sanıklarına destek vermek üzere Silivri’ye geldi. 


Sayısı giderek artan kalabalık, duruşma salonuna yaklaşmak istedi ama jandarma kalabalığa izin vermedi. Daha sonra gruplar, 3 sıra halinde kurulan bariyerlerin 2 sırasını yıktı. Bir süre sonra da jandarma bu gruplara müdahale etti. Cezaevi önünde toplanan kalabalıkla güvenlik güçleri arasındaki gerginlik devam ediyor.

SALONDA DA GERGİNLİK VARDI
Davanın bir önceki duruşmasında cumhuriyet savcıları esas hakkındaki görüşlerini açıklayarak 64 sanık hakkında müebbet hapis cezaları talep etmişti. Mütalaada ayrıca Ergenekon terör örgütünün varlığı tesit edilmiştir ifadesi de kullanıldı.

Mahkemenin sanık avukatlarından yetki belgesi istemesi ve İstanbul Barosu yöneticilerinin izleyici bölümüne geçmelerinin istenmesi gerginlik yarattı. Avukatlar mahkemenin bu kararına tepki gösterdi. Jandarmanın giriş kapısında avukatlara yetki belgesi sorması nedeniyle tartışma çıktı.
Barikalatları yıkarak mahkeme salonuna girmeye çalışan gruplar ellerine geçen taş ve demir parçalarını ekiplere fırlatıyor. Polis ve Jandarma ekipleri saldırgan gruba biber gazı ve tazyikli suyla müdahale etti. Ancak biber gazı, davanın görüldüğü mahkeme salonunun camları açık olduğu için, mahkeme heyetiyle birlikte, salon içerisinde bulunan avukatları ve sanıkları da etkilediğinden duruşmaya ara verildi. Mahkemenin ertelenip ertelenmeyeceği merak konusu.
Ergenekon davası nın bugünkü duruşmasına çok sayıda CHP'li milletvekili izleyici olarak katıldı. Duruşmanın başından itibaren sürekli slogan atan ve salondakileri eylem yapmaya çağıran milletvekilleri, uyarıları da dikkate almadı. Jandarma görevlerini iterek avukatların bulunduğu bölüme geçmeye çalışan milletvekilleri kısa süreli arbede yaşanmasına sebep oldu. 'Aç burayı', 'Adalet istiyoruz' şeklinde slogan atan milletvekilleri jandarmaya fiili müdahalede bulundu.
DÜN YAŞANANLARA:
Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı, Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi önünde toplanan kalabalığın, güvenlik gerekçesiyle kurulan bariyerleri yıkarak duruşma salonuna girmeye çalışmasıyla ilgili olayları inceledi.

Savcılık, aralarında İşçi Partisi, Türkiye Gençlik Birliği ve Atatürkçü Düşünce Derneği yöneticilerinin de olduğu göstericiler hakkında "görevli memura direnme", "kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemek", "halkı kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşe kışkırtmak", "suç işlemeye tahrik", "yargı görevi yapanı etkilemeye teşebbüs", "mahkeme heyetine hakaret ve tehdit" ile "kamu malına zarar vermek" suçlarından soruşturma başlattı.

CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce ile Ali Özgündüz, Nur Serter ve Mahmut Tanal'ın da aralarında bulunduğu bazı CHP'li milletvekilleri hakkında da "yargı görevini yapanı etkilemeye teşebbüs", "suç işlemeye tahrik" ve "halkı kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşe kışkırtmak" iddialarına ilişkinsoruşturma açan savcılığın, olaylarla ilgili kamera kayıtlarını incelemek için çeşitli kurumlara yazı yazacağı öğrenildi

6 Nisan 2013 Cumartesi

Piri Reis'in 1513

UNESCO 2013 yılını dünya denizcilik tarihinin en önemli isimlerinden bir olan Piri Reis'in 1513 yılında çizdiği dünya haritasının 500. Yılı nedeniyle anma yılı ilan etti

5 Nisan 2013 Cuma

YENİ ANAYASA İÇİN PARTİLERİN DEDİĞİ

"BİZ TÜRK MİLLETİ" SÜRPRİZİ

İşte parti parti yeni anayasa tasarıları!
Hükümet ve muhalefet partileri, yeni anayasa taslaklarını Meclis'e sundu...

AK Ak Parti Kartal'nin yeni Anayasa'nın Başlangıç bölümü için önerisi aynen şöyle:

"Herkesin insan haysiyetinden kaynaklanan evrensel hak ve hürriyetlere sahip olduğu inancıyla her türlü ayrımcılığı reddeden, kültürel zenginliğimizin kaynağı olan etnik ve dini farklılıklarımıza saygı duyarak müşterek tarihimiz ve değerlerimiz etrafında birlikte yaşama arzusuyla hareket eden biz Türk Milleti; demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğüne dayanan bu Anayasayı egemen irademizin ifadesi olarak kabul ve ilan ederiz."
   
Partiler, son randevudan önce yeni anayasa taslaklarını meclis anayasa uzlaşma komisyonuna sundu. CHP , MHP ve BDP taslağını açıkladı...

AK Parti taslağını açıklamadı. Ama kulislere yansıyan bilgiler var. İddiaya göre AK Parti'nin önerisinde mevcut anayasanın ilk iki maddesi birleştirilecek. Metindeki "Atatürk milliyetçiliği" ifadesi çıkarılıp yeni madde şöyle yazılacak:

AK Parti'nin 3. maddedeki "Devletin Dili Türkçedir" ifadesinin "Devletin resmi dili Türkçedir" şeklinde düzenlenmesi öngörülüyor. 

6. Madde : "Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir. Türk milleti, egemenliği, anayasanın koyduğu esaslara göre yetki, organları eliyle kullanılır" diyor. Muhtemel yeni metin ise şu şekilde:

"MİLLET, EGEMENLİK YETKİSİNİ TEMSİLCİLERİ ELİYLE KULLANIR."

CHP'nin anayasa taslağında Türk milleti ifadesi kaldırıldı; yerine Türk ulusu yazıldı. Bazı maddelerden ise Türk milleti ifadesi tamamen kaldırıldı. 

Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı tanımı yerine ise daha geniş bir anlam taşıyan "Türkiye Cumhuriyyeti Ahalisi" tanımını kullandı CHP.

CHP anayasanın değiştirilmesi teklif dahi edilemez ilk 3 maddesini taslağında korudu. Önerideki eşit yurttaşlık, ulusal bütünlük, gönüllü birliktelik ve direnme hakkı hükümleri ise dikkat çekti. 

Ana muhalefet, mevcut anayasadaki "Devletin dili Türkçedir" ifadesinin yerine "Devletin resmi dili Türkçedir" tanımını yazdı. Dahası müfredat yani eğitim dilinin de Türkçe olduğu ama bunun yanında herkesin anadilini öğrenme hakkına sahip olduğu düzenlendi...

CHP gibi MHP de önerisinde anayasanın ilk 3 maddesini korudu. Türk milleti ve Türk milliyetçiliği kavramlarında ise esnetmeye gitmedi MHP. Ama inkılap kanunlarının müzakere edilip tartışılabileceği belirtildi. 

BDP ise neredeyse silbaştan yazmış anayasayı. BDP'nin taslağında ilk 3 madde tamamen değiştirilmiş; eşitlik vurgusuna sahip radikal eklemeler yapılmış. "Türk" ifadesi, BDP'nin metninde yer almıyor. 

Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı yerine Türkiye halkını öneriyor BDP. Devletin resmi dilinin Türkçe olduğu ancak herkesin anadilinde eğitim ve kamu hizmeti alma hakkına sahip olduğuna vurgu yapılıyor. 

Yönetimle ilgili ise "Devletin idari yapısı ademi merkezi sistem esasına göre düzenlenir. Devletin toprak bütünlüğüne dokunulamaz" deniyor.

3 Nisan 2013 Çarşamba

Alparslan Türkeş ,25 Kasım 1917- 4 Nisan 1997 HEPSİ.

Alp Arslan, 25 Kasım 1917 öğle vaktinde Koyunoğlu ailesinden Tuzlalı Ahmet Hamdi Bey ile Fatma Zehra Hanım'ın çocuğu Hüseyin Feyzullah olarak Lefkoşa'da Haydarpaşa Mahallesi Kirlizade sokağı 13 numaralı evinde dünyaya geldi. 3 Haziran 1933'te ailesiyle birlikte Lefkoşa'yı terkederek Limasol'dan kalkan İtalyan bandralı "Viyana" gemisiyle İstanbul'a geldi.
1933'te Lefkoşa doğumlu İzmit milletvekili Hüseyin Sırrı Bellioğlu'nun yardımıyla Kuleli Askeri Lisesine geçici olarak kaydoldu ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına geçince aslî kayıdı gerçekleşti. 1936'da Kuleli Askeri Lisesi'nden mezun olup 1938'de Harp Okulu'nu bitirdi. 1939'da piyade asteğmeni olarak atış okuluna girerek buradan teğmen rütbesiyle mezun oldu (P.938-348).[3] Refik Yurtsever'in ablasının kızı Muzaffer ile 5 Eylül 1939'da nişanlandı ve 14 Ocak 1940'ta evlendi. Bu sırada Gelibolu'daki 58. Piyade Alayı 5. Bölük Komutanılığına tayin edildi ve Balıkesir, Bandırma, Edincik, Erdek ve Marmara Adasında nöbet aldı.
1944'te üsteğmen rütbesindeyken Nihal Atsız'la birlikte ""Irkçılık-Turancılık" davasından yargılandı ve 9 ay 10 gün Tophane Askerî Hapishanesinde kaldı. 1945 yılında Askeri Yargıtay kararıyla tahliye edildi ve 1947'de beraat etti.
Orduya tekrar döndü. 1955'de Harp Akademisi'ni (94.sınıf, Sıra No. 39) bitirdi. Daha sonra ABD'ye gönderildi ve burada Amerikan Harp Akademisi'ni ve piyade okulunu bitirdi. 1955-1957 yılları arasında Washington'da NATO Daimi Komitesi'nde Türk genelkurmayı temsil heyetinde görev yaptı. Aynı sırada uluslararası ekonomi eğitimi gördü. 1959'da Almanya'da Atom ve Nükleer Okulu'na gönderildi ve buradaki eğitiminden sonra albaylığa yükseldi ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı NATO şube müdürü olarak atandı.
27 Mayıs 1960'dan kısa süre önce Elazığ'daki birliğinden Ankara'ya atandı ve Albay Talat Aydemir'in önerisiyle Milli Birlik Komitesi'ne (MBK) alındı. Darbeyi planlayıp yürütecek olan 37 kişilik MBK içinde yer aldı. darbe bildirisini 27 Mayıs 1960 günü radyodan okuduktan sonra adı sıkça duyulmaya başlandı. 27 Mayıs sonrası Başbakanlık müsteşarlığı yaptı. Bu dönemde sonradan AP Partisi Balıkesir Senatörü seçilecek Hikmet Aslanoğlu ve CKMP Genel Sekreteri olacak Fuat Uluç kendisinin yardımcılık görevini yerine getirdiler. Bu dönemde Milli Birlik Komitesi içindeki görüş ayrılığı sonucu 13 Kasım 1960'da MBK Başkanı Org. Cemal Gürsel bir bildiri yayımlayarak MBK'nin çalışmalarının ülkenin yüksek çıkarlarını tehlikeye düşürecek bir duruma geldiğini, bu nedenle Türk Silahlı Kuvvetleri ile MBK üyelerinin talepleri üzerine MBK'yi feshettiğini açıkladı. Yeni oluşturulan MBK'de ise Alparslan Türkeş'in de içinde bulunduğu ve "14'ler" olarak adlandırılan ve ülkenin köklü yapısal sorunları çözülmeden kısa süre içinde yapılacak seçimlerle iktidarın sivillere bırakılmasını reddeden 14 subaya yer verilmiyordu. MBK üyesi Korgeneral Cemal Madanoğlu'nun inisiyatifiyle gerçekleşen bu operasyonla söz konusu kişiler Türk Silahlı Kuvvetleri'nden de emekli edilerek çeşitli görevlerle yurt dışına sürgüne gönderildiler. Alparslan Türkeş de bu operasyon sonucu Yeni Delhi büyükelçilik müşaviri olarak Hindistan'a gönderildi. Sürgünde iken, MBK Başkanı Cemal Gürsel 'e, Yüksek Adalet Divanı 'nda yargılanan Adnan Menderes ve arkadaşlarının idam edilmelerinin doğru olmayacağını vurgulayan ve Milli Yol dergisinde yayınlanan mektubu gönderdi.
25 ay kadar sonra, 23 Şubat 1963'te Gümülcine 'den yurda döndüğünde kendisini burada kalabalık bir "milliyetçi topluluk" tarafından karşılandı.

Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi Dönemi 
Gökhan Evliyaoğlu'nun Adalet Partisi'ne katılma yolundaki teklifini reddeden Türkeş, milliyetçi çevreleri bir araya getirmek için 2 Mayıs 1963'te Türkiye Huzur ve Yükselme Derneği'ni kurdu. Darbe hazırlığı yapan Talat Aydemir - Fethi Gürcan ikilisiyle temas kurdu. Ancak Talat Aydemir'le anlaşamadı. Bunun üzerine darbeyi hükümete haber verdi. Kendisi de darbe girişimi nedeniyle yargılandı, ancak darbeyi hükümete duyurduğu için beraat etti. Alparslan Türkeş, sürgünde olduğu dönemde 14'lerden çoğu ile sık sık bir araya gelerek dönüşten sonraki stratejisini belirleyici toplantılar yapmıştı. Nitekim 31 Mart 1965'te, 14'lerden Dündar Taşer, Ahmet Er, Muzaffer Özdağ, Rıfat Baykal, Mustafa Kaplan gibi eski MBK üyeleri ile birlikte Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi - (CKMP)'ne girerek fiilen siyasi hayata atılmış oldu.
1965'te bu partinin başkanı oldu, uzun tartışmalardan sonra parti tüzüğünde 9 Işık Doktrini yer aldı. Türkeş, bu dönemde kendisini sevenler tarafından Başbuğ ilan edildi ve aynı yıl Ankara'dan milletvekili seçildi. 6-8 Şubat 1969'da Adana il kongresinde CKMP adı Milliyetçi Hareket Partisi ve terazi olan amblemi de üç hilâl olarak değiştirildi. 1966 yılında cumhurbaşkanlığına aday oldu ve Cevdet Sunay karşısında 11 oy alarak seçimi kaybetti. 1969 ve 1973 yıllarında Adana milletvekili olarak parlamentoya seçildi. 1974'te ilk eşi Muzaffer Türkeş'i kaybetti. Bundan iki yıl sonra 1976'da Seval Türkeş'le evlendi.

1975 Sonrası dönem ve 12 Eylül 
1975'ten sonra Milliyetçi Cephe adı verilen koalisyon hükümetlerinde başbakan yardımcılığı görevinde bulundu. Bu dönemde sağ ve sol çatışması arttı. Yetkililerin elinde Milliyetçi Hareket Partisi'nin şiddetin esas kaynağı olduğuna dair kanıtlar vardı ve Cumhuriyet Savcısı kapsamlı bir soruşturma yapmak istiyordu. Ancak hükümet buna izin veremezdi. Çünkü bu rolün açığa çıkarılması koalisyonun dağılması anlamına geliyordu ve Demirel bunu düşünmek bile istemiyordu.[4] 12 Eylül darbesi sırasında Milli Güvenlik Konseyi başkanı, diğer üç parti başkanlarının teslim olduğunu, Alparslan Türkeş'in de teslim olmasını, aksi taktirde suçlu durumda olacağını belirten bir bildiri yayınladı.[5] 12 Eylül darbesinden sonra 9 Nisan 1985'e kadar 4,5 yıl tutuklu kaldı. 12 Eylül döneminde idam cezasıyla yargılanan Türkeş, bu davadan beraat etti. 

12 Eylül sonrası dönem 
1987'de siyaset yasağının kalkmasıyla birlikte Milliyetçi Çalışma Partisi'ne girdi ve aynı yıl yapılan olağanüstü kongrede genel başkanlığa seçildi. 1991 genel seçimlerinde RP ve IDP ile seçim ittifakı yapan MÇP lideri Türkeş, Yozgat milletvekili olarak yeniden parlamentoya girdi. Bu sırada 1992'de 12 Eylül darbesi ile kapatılmış olan partilerin eski adlarını alması hakkında Siyasi Partiler Kanunu'nda yapılan değişiklikle MÇP'nin ismi de 1993 yılında MHP olarak değiştirildi. 1995 genel seçimlerinde parlamento dışı kalan Türkeş, bu dönemde uzlaşmacı bir lider olarak ülke siyaseti üzerinde en etkili siyasetci oldu. Türkeş, 9 Işık başta olmak üzere siyasi ve tarihi görüşlerini içeren kitaplar yazdı.

Alparslan Türkeş, 4 Nisan 1997'de geçirdiği kalp krizi sonucu Ankara'da yaşama veda etti. Kabri, Ankara Beştepe'de bulunmaktadır.
ALINTI.

2 Nisan 2013 Salı

Türkiye’nin en başarılı lideri iNgİlİzLeR DEDÜ!..

Türkiye’nin en başarılı lideri Recep Tayyip Erdoğan

Uluslararası bir araştırma şirketi yaptığı “En Başarılı Liderler Araştırması”ndan çarpıcı çırpıcı sonuçlar çıkarttı

"Araştırmaya göre Türkiye'de en başarılı siyasi lider AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'dır (yüzde 39,7). Recep Tayyip Erdoğan'a en çok Ankara halkı (yüzde 56), erkekler (yüzde 44,3) başarılı olduklarına inanmaktadır. (yüzde 39,7). İkinci sırada CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu yer almaktadır (yüzde 15,7). 55 yaş ve üzeri olanlar Kemal Kılıçdaroğlu'na diğer yaş gruplarına göre daha fazla başarılı bulmaktadır.'' dedi.

"Katılımcılara göre en çok güvenilir iki bakan sırasıyla Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç (yüzde 24,7) ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'dur (yüzde 21,0). İzmir (yüzde 87,4) ve Balıkesir bölgesi (yüzde 81,3) Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç'a diğer bölgelere göre daha fazla başarılı bulunuyor. Recep Tayyip Erdoğan'ı başarılı bulanlar en çok Ahmet Davutoğlu (yüzde 37,4) ve Sadullah Ergin'i (yüzde 17,4) başarılı bulmaktadır. Erkekler kadınlara göre Ahmet Davutoğlu'nu daha başarılı bulurken (yüzde 24,6), 55 ve üzeri yaştakiler ise Binali Yıldırım'ı daha başarılı bulmaktadır (yüzde 60)" dedi.

 "Katılımcıların en başarılı bulduğu  iş adamı, iki büyük holdingi temsilen  Ali Sabancı'yı başarılı bulurken,En başarılı iş kadını ise  Güler Sabancı

 "Sivil toplum kuruluşları içinde en  başarılı  lider ise TÜSİAD Başkanı Muharrem Yılmaz 

 "Büyükşehir Belediye Başkanları içinde en başarılı  isim İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş 

 "En başarılı iki dünya lideri ise, global siyasi oyuncuların iki farklı ucunda duran Barrack Obama (yüzde 26,4) ve Mahmud Ahmedinejad' (yüzde 14,5) oldu. Özellikle Mardin bölgesi, İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejd'a diğer bölgelere göre daha başarılı bulmaktadır. (yüzde 87,1)" seklinde..

1 Nisan 2013 Pazartesi

SİYONİZMİN KURUCUSU ESERİ ESİRLERİNE


Siyonizmin kurucusu, Theodor Herzl (2 Mayıs 1860 – 3 Temmuz 1904), politik  gazeteci. Budapeşteli ortasınıf bir ailenin ferdidir. Viyana Üniversitesinde hukuk eğitimi aldı. Avukat sıfatını taşısa da mesleğinin yerine yazarlık yaptı, çeşitli oyunlar yazdı. O zamanlar İsrail devleti olmadığından bir Yahudi devletinin kurulmasını tasarladı. Siyonizm üstüne kapsamlı çalışmalar yaptı. Fransa'da ortaya çıkan Dreyfus Olayı sonrası artan Yahudi karşıtlığı hem onun yaşamına hem de siyonizm fikrinin seyrine yön verdi. Yahudilerin tüm dünyada ezildiği ve acı çektiği düşüncesinden hareketle "Yahudi Devleti" (Der Judenstaat) adlı kitabını yayınladı (1896). 1897 yılında Dünya Siyonist Teşkilatı'nın kurulmasını ve kurulduğu İsviçre'nin Basel kentinde teşkilatın ilk kongresinin yapılmasını sağlamıştır.Kongrede "Ben bugün burada Yahudi Devleti'ni kurdum, ancak bunu yüksek sesle söylersem bütün dünya güler. Fakat beş sene içinde ya da elli sene sonra bunu herkes böyle bilecektir." demiştir. Ayrıca kongrede kurulması planlanan Yahudi Devleti'nin sınırlarını da belirtmiştir. Kongre sonunda Herzl Dünya Siyonist Teşkilatı'nın başkanı seçilmiştir.
Teşkilatın amacına uygun olarak kutsal Siyon tepesinin bulunduğu Filistin topraklarında Yahudi Devleti'ni kurmak amacı ile önce İngilizlerle bağlantıya geçmiş, ancak Filistin topraklarının Osmanlı egemenliği altında olması çözümün adresi olarak dönemin padişahı II. Abdülhamid'i göstermiştir. Öncelikle Osmanlı ile iyi ilişkileri olması hasebiyle Alman İmparatoru II. Wilhelm ile ilişkiye geçmiş ancak umduğunu bulamamıştır. 17 Mayıs 1901 tarihinde Abdülhamid ile görüşmeyi başarmıştır. Görüşmede Herzl, padişaha "Yahudilerin vadedilmiş topraklarda "yurt" kurmasına izin verildiği taktirde Avrupa'daki Yahudi bankerlerin Osmanlı'nın tüm dış borçlarını ödeyeceğini" bildirir. Bu taahhüdü Abdülhamid "Ben bir karış dahi olsa toprak satmam, zira bu vatan bana değil, milletime aittir. Milletim bu vatanı kanlarıyla mahsuldar kılmışlardır." cevabı ile reddetmiştir. Aslında teklif oldukça caziptir, Osmanlı Devleti moratoryum ilan etmiştir, mali açıdan çok zor durumdadır, Abdülhamid bu durumu şu sözleri ile açıklamıştır: "Kudüs taraflarından toprak satın alarak her taraftan Yahudileri oraya iskan istediler.Adeta orada bir memleket tahsis etmek isterler. Teklifleri de devletin Düyun-u Umumiyesini kamilen deruhte etmek idi. Güzel bir şey. Zira Düyun-u Umumiye birgün gelip de borçlarımızı ödemez isek, devletin maliyesini murakebeye almak gibi bir tehlike mevcuttur." Herzl, II. Abdülhamid ile ikinci görüşmesini 4 Temmuz 1902 tarihinde yapar ancak istekleri yeniden reddedilir. Herzl vadedilmiş topraklar uğruna yaptığı savaşı sürdürürken Osmanlı Sultanı tarafından kullanıldığını acı bir şekilde anlayacaktır. Zira o dönemde Fransız finansörlerinden Osmanlı dış borçlarının kapatılmasında kullanılacak miktarın arttırılması için piyon olarak kullanılmıştır. Bu olayın üstüne Osmanlı planını rafa kaldırırken ağzından şu sözler dökülecektir Türkler gün gelecek, dilenci durumuna düşecek ve dizlerime kapanıp yalvaracaklar. Bunun üzerine İngiltere ile yeniden ilişki kurarak sorunun çözüleceği fikrinden hareketle İngiliz Sömürgeler Bakanı Chamberlein ile görüşür. Bu görüşmeden de istediği sonucu alamayan Herzl kısa bir süre sonra Londra'ya davet edilir. Bu görüşmede "Yahudi yurdu" olarak kendisine Uganda teklif edilir, ancak teşkilat kongrede bunu reddeder. Filistin topraklarının "vadedilmiş topraklar" olması Herzl'in gözünü buraya çevirmesinin nedenidir..                                                                         ALINTI

Hakkımda

Fotoğrafım
https://www.facebook.com/VAHDED.HOCA SİTEMİZİ ZİYARET EDİP ÜYE OLURSANIZ ÇALIŞMALARIMIZA DESTEK VERMİŞ OLURSUNUZ ALLAH cc CÜMLE MÜMİNLERDEN RAZI OLSUN.